İnsan Kalbi ve Onun Akıl Almaz Fonksiyonları

         Kadim Mısır bilgeliği ve Sufi öğretilerine göre kalp, insanı yaşatan organ olmanın çok ötesindedir. O, aynı zamanda kozmosla ve ilkin maddeyle bağlantılı bir uzuvdur. Kadim Mısır metinleri, göksel cennetin — ruhlar dünyasının — doğuşunun Firavun Amon’un kalbinden başladığını söyler. Firavun Amon şöyle der: “Ben yalnızdım. Kalbimde bir dayanak yarattım ve birçok varlık meydana getirdim… Gelişmeyi geliştirerek geliştim; yani kendi yarattığım ilkin maddeden çıktım… Burada önceden hiçbir şey yoktu. İlkin maddeden zuhur ettim ve her şeyi yarattım”. Bu sözler, insanlığın yaratılışının doğrudan kalple ilintili olduğunu gösterir. Pir, yani Firavun Amon, kalbindeki ruh ve zihnindeki tahayyülle cenneti yaratırken binlerce kurban sunar. Teurji ve kutsal sanatlarla kurban ruhlarını ilkin maddeyle “karıştırarak” bu birleşmeden göksel kozmik tanrı Atum’u ve onun içinde Geyb (Ghayb) âlemini—cenneti—meydana getirir. Bu yüzden Firavun (Pir) Amon’un kalbinde başlayan ve gökte tezahür eden cennet, Mısır kaynaklarında “Kalpler Şehri” olarak adlandırılır. Bir metinde ölü, Allah’a şöyle yalvarır: “Kalbimi Kalpler Evi’nde, aklımı Akıllar Evi’nde koy. Bırak kalbim tahtında huzur bulsun…”.

Kadim Mısır felsefesine göre kişi öldüğünde ruh kalpten çıkar ve gökteki “Kalpler Şehri”ne düşer—o şehir ki Firavun Amon onu kalbinde ve zihninde kurmuş, kurban ruhları aracılığıyla gökte sabitlemiştir. Meşhur sufi Bahâullâh da Yedi Vadi kitabında cenneti “kalbin şehri” olarak adlandırır ve ruhun oraya yolculuğunu anlatır.

Diğer büyük sufi Al-Gazali kalp hakkında şöyle yazmıştır: ‘Kalp’ kelimesinin ikinci anlamı, kalp organıyla ilgili olan İlahi ruhani hediye (latîfa rabbâniyya rūḥâniyya)’dır. Bu hediye insanın özüdür: idrak eden, bilen ve anlayandır. O aynı zamanda konuşan, gören, sitem eden ve talep edendir.”

Gazzâlî mirasını inceleyen araştırmacı Naumkin, kalpte “İlahi Nur” adı verilen bir kabiliyet bulunduğunu belirtir: “Ona ‘akıl’, ‘iç göz’ (baṣīra bāṭiniyya), ‘iman nuru’ veya ‘hakiki bilgi’ de denilebilir". Sufiler için kalp, Allah’ın varlığının oturduğu mekandır; ilahi özün maddi içinde tecelli ettiği yerdir. Sufi kavrayışına göre ilham, Allah’ın müminlerin kalplerine gönderdiği bir ışıktır ve ancak bu ışık sayesinde insan Kur’an’ın batınî anlamını idrak edebilir. Olağan insan kalbi İlahi sırları idrak etmeye muktedir değildir. Kur’an’da bu anlamda şöyle denir: “Onların kalpleri var, fakat anlamazlar.” (A‘raf, 179).

Meşhur sufi el-Eşari, imansızların kalplerinin örtülü olmasının, Allah’ın onları bu davete karşı korumasıyla ilgili olduğunu belirtir:

 “Onların kalbi örtülüdür, göğsü daraltılmıştır ve gerçeği kabul etmeleri yasaklanmıştır.” Benzer düşünceler Hristiyan mistik metinlerinde de rastlanır. Bu da gösterir ki kalp sadece kan pompalayan bir organ değildir. Aynı zamanda ilahi bilginin ve iradenin merkezidir.

İnsanlık tarihinde yalnız bir kişi—Firavun Amon—ilkin maddenin sırlarını idrak etmiş, kalbi ve düşüncesi aracılığıyla gökte Atum tanrısını; onun suretinde ve benzeyişinde ilk ilahi varlıkları yaratmış ve onlara ölümsüzlük vermiştir. Buna dair ayrıntıları The History of the God Azer (Azər Allahının tarixi) adlı kitabımda geniş işledim.

Kadim kaynaklarda bu ölümsüz varlıklara “Göksel İnsanlar” denir. Onlar Atum tanrısının suretinde ve benzeyişinde yaratılmışlardır. Sufiler Atum’u Kâmil İnsan olarak adlandırır; Göksel İnsanları ise krallar ve peygamberler nesli olarak görür. Göksel insanların kalbi ilahi nurla beslenir; bu kalp Allah’ın ilhamıyla açıktır, hakikati, hikmeti ve kemali kavrar. Krallarda bu hâl “salât” olarak adlandırılır; bu kelimeden “sultan” unvanı türemiştir. Başka bir ifadeyle sultanlar, Allah ile vahdet içinde bulunan kutsal bir soydur. Allah iradesini, bu kişilerin kalplerine gönderdiği mesajlar vasıtasıyla bildirir. Kaynaklara göre bu Göksel İnsanları Allah bizzat yaratmıştır; ölümlü yeryüzü insanlarının yaratılmasını ise onlara emretmiştir. Bu hususu kendi internet makalemde “Человека сотворили Хазарские беки — Элохимы” başlığıyla detaylandırmışam (makale: https://firudin.blogspot.com/2023/11/blog-post.html?m=1). Yeryüzü insanların kalbi yalnızca bedensel ihtiyaçları yönetir. O, Nur’u kabul etmez ve yalnızca fiziksel hayatı sürdürür. Bu insanlar maddi dünyanın esiri olarak yaşarlar; kalpleri kapalıdır. Sufiler bu kişileri hayvani nefislerinin kölesi olarak adlandırırlar. Bu anlamda Babek’in “Köle gibi yaşamamak” sloganı ve Musa’nın İsrailoğullarını kölelikten kurtarması derin sembolik anlam taşır.

Bütün bunlar şunu gösterir: kalp yalnızca bir organ değil; aynı zamanda yaratılışın, idrakin ve ruhun merkezidir ve Göksel İnsanların hayatında ek İlahi fonksiyonlar icra eder.

Çağdaş bilimsel araştırmalar göstermiştir ki insan kalbinde yaklaşık 40.000 nöron-benzeri hücre bulunur. Bu hücreler intrakardiyak (kalp içi) sinir sistemini oluşturur ve kalbin kendi küçük “beyni” gibi davranır. İşte bu hücreler aracılığıyla insan ruhu Allah’ın hidayetini ve fıtrat nurunu alır. Beyin kalbin sinyal alıcısıdır; kalp ise İlahi Nur ile bağlantılıdır. Bu Nur, dış bilim ve rasyonel mantığın erişemediği yerlere, insanın ruhani ve idraki kavrayışına yol açar. İntrakardiyak nöronlar vasıtasıyla bu Nur beyine bağımsız etki eder, sezgiyi güçlendirir ve ilahi bilgiyi kavramaya yardımcı olur. Bilimsel bakış açısından kalpteki nöron-benzeri hücreler beyin faaliyetini düzenler, duyguları ve sezgiyi biçimlendirir. Göksel insanın kalbi İlahi Nur’a bağlı olduğundan o, bu intrakardiyak nöronlar aracılığıyla beyne nüfuz eder ve Allah’ın iradesine uygun hareket eder. Yeryüzü insanının kalbi ise kapalıdır ve yalnızca cismani fonksiyonları yerine getirir.

Azerbaycan dilindeki kalple ilgili deyimlerin incelenmesi gösterir ki kutsal atalarımız tüm insanî faaliyetleri doğrudan kalple ilişkilendirmişlerdir. Buna delil olarak şu çok sayıda ifade sunulabilir:

“Kalbi ısıtmak”, “kalp vermek”, “kalp dostu”, “bütün kalbiyle yapmak”, “kalbi kırmak”, “kalbi (ruhu) yakmak”, “kalpten diken çıkarmak”, “kalbini dökmek”, “yuvarlakta kalp (dilin) boğazda olması — kalbini ağza getirmək”, “kalbi ayağının altına düşmək”, “kalbi kopmak”, “kalp atlamak”, “kalbi açılmak”, “kalbi eriyək”, “kalbi bir lokma olmaq”, “kalbi buz kimi olmaq”, “kalbi kana dönmək”, “kalbi qızınmaq”, “kalbi dağa dönmək”, “kalbi daş olmaq”, “kalbi istədiyi qədər”, “kalbi yaralanmaq”, “kalbi yerindən oynamaq”, “kalbi yumşalmaq”, “kalbi sakitləşmək”, “kalbi gülmək”, “kalbini od tutub yanmaq”, “kalbi parçalanmaq”, “kalbi üzülmək”, “kalbinden xəbər vermək”, “kalbine qaynar su səpmək”, “kalbine dağ basmak”, “kalbine dammak”, “kalbine yol tapmak” ve benzeri birçok ifade.

Tüm bunlardan çıkan sonuç: Kâmil İnsan neslinin kalbi, pompa işlevinin ötesinde, Allah ile ilişkili ve kendi aklı olan bir organdır. Kâmil insan soyu—kadim krallar, peygamberler ve onların nesilleri—kalbin ve onunla vahdet içindeki aklın sayesinde haliçetimü mucizeler yaratmışlardır.

Bu konulara dair daha ayrıntılı bilgiler, tartışılamaz gerçekler ve kaynaklar, yazarının olduğum Batini-Qur’an kitabımda ve diğer eserlerimde, ayrıca yüzlerce bilimsel makalemde yer almaktadır.


Firudin Gilar Beg

Sufi-Batini Alimi

12.09.2025

Комментарии

Популярные сообщения из этого блога

Библейский Сиф сын Адама является образом Мессии-Мошиаха

Расшифровка индуистских, древнеегипетских и др. символов с помощью "языка птиц" царя Соломона

Истина о небесных и земных людях